HÜMANİZM:
*14. Yüzyıl başında İtalya’da başladığı kabul edilen , bir düşünce beğeni, kültür, sanat akımıdır.
*Eski uygarlıkların (Yunan- Latin) ve eski eserlerin ortaya çıkarılması için uğraşılır.
*İnsanlığın kendini yeniden buluşu, özünü keşfedişidir.
*Rönesans’ın temelidir.
*Tarihte, profesyonel yazar kişiliği ilk defa bu akımla ortaya çıkmıştır.
Dante- İlahi Komedya : Dante (1265- 1321) Eser Cennet, Cehennem ve Araf olmak üzüre üç bölümden oluşur. Eserde sanatçının öbür dünyaya yaptığı yedi günlük hayali gezi anlatılır.
RÖNESANS:
*Yeniden doğuş demektir.
*16. Yüzyılda İtalya’da başlayan sanat ve kültür uyanışının adıdır.
*Temelini tabiata ve insana dönüş oluşturur.
*İnanç ve ahlakta hürriyeti, Hristiyanığın aşırı baskısına karşı koymayı, bireyin kararlarına saygı duymayı esas alır.
*Rönesans sanata olduğu kadar bilime de önem verir.
*Sanatçılar mistik inançlara şiddetle karşı çıkar.
*Temsilciler:Montaigne, Cervantes, Shakespeare...
Michel De MONTAİGNE(1533-1592) Fransız yazarlarının en eski ve ünlülerindendir.Skolastik anlayışa değer vermemiş, çeşitli konularda ilginç görüşler ortaya koymuştur.Büyük bir ahlakçıdır.
Denemeleri çok önemlidir.
İnsanın özünü incelemek, insan sevgisiyle iyimserliği yitirmemek, en kısa yoldan sonuca ulaşmak, kısalık, sözü uzatmayış, içtenlik ve ustalık Montaigne’in belli başlı özellikleridir.
CERVANTES:(1547-1616) İspanyol edebiyatının büyük yazarlarındandır.Önceleri şiir yazmış sonra tiyatro oyunlarına yönelmiştir.Onu üne kavuşturan eseri Don Kişot’tur.
WİLLİAM SHAKESPEARE :İngilizlerin ve dünyanın en büyük dram şairlerinden biridir.Çocukluğunda biraz Latince okudu. At bakıcılığı yaptı.Aktör olup tiyatro sahibi oldu.Daha çok eski piyesleri günün zevklerine göre adapte etti.Bir ara sone ve manzumeler yazdı. İnsan psikolojisini geniş ve derin bir biçimde çözümleyip tasvir ederek , önemli karakterler ortaya koydu.
Eserleri: Yanlışlıklar Komedisi, Kuru Gürültü, Hırçın Kız, Otello, Hamlet, Machbet, Romeo ve Juliet, Venedik Taciri...
1-KLASİSİZM:
-XVI.yüzyılın ikinci yarısında dili yabancı etkilerden kurtarıp şiir kurallarını saptamaya çalışan Malharbe ile başlayan Klasisizm özellikle XVII.yüzyılda gelişmiştir.
-Fransa’da 17.yüzyılın ikinci yarısında, iç kargaşalar sona ermiş, derebeylik ve kilise direnişleri kırılmış , soylular sarayın buyruğuna girmiş ve monarşi güçlenmiştir.
-Siyasal alanda görülen bu düzen ve kurala uygunluk etkisini edebiyatta da göstermeye başlamış, hatta dilin ve edebiyatın kurallarını saptamak üzere Fransız Akademisi kurulmuştur.
-Filozof Descartes’ın Rasyonalizm felsefesi sanatçılarda müspet düşüncenin temellerini atmıştır.
--------
*Konu çoğu kez tarihten hatta mitolojiden alınır.
*Yunan ve Latin edebiyatları örnek alınmıştır. Eski Yunan’da görülen insan tipi ele alınmıştır.
*Düşüncelere akıl ve sağduyu egemendir.
*Akıl yoluyla gerçeğin ve tabiatın incelenmesine gidilir.
*Gerçeğe benzerlik hakimdir.
*Seçkin ve olgun insanlar ele alınır.Soylu ve eğitim görmüş insanlar esere konu olur.
*Çocuklar ve halktan kişiler , klasiklerin ilgileri dışındadır.
*Kişilerin ruh hallerinin gerçeğe uygun olması aranır. Ele alınan insan çevre ve fiziğiyle değil ruh özellikleriyle ele alınır. Hırslılık, cimrilik, kindarlık vb.
*İnsan dışındaki herşey (elbise, dekor) ihmal edilir.
*Ahlaki bir amaç güdülür.
*Yazar kendi kişiliğini, yani duygu, düşünce ve zaaflarını gizler.
*Dil millidir. Eserlerin konuşma diliyle yazılması gerekir.
*Üslup sade , açık ve her türlü yapmacıktan uzaktır.
*Eserde konu değil konunun işleniş tarzı ve kusursuzluğu önemlidir. Eserde biçim mükemmelliği aranır.
*Özellikle şiir, tiyatro ve deneme türlerine önem verilir.
*İlham sıkı bir düzene sokulur.
*Örf, adet , an’ane ve modaya bağlı olan davranışlar sanata sokulmamalıdır. Çünkü bunlar geçici şeylerdir.
*Genel insan tipinden söz eder ;incelediği insan her topluma , her ülkeye uyar.
---------
Trajedi Corneille: Le Cid, Horace
Racine :Andromaque, İphigenie
Komedi Moliere: Gülünç Kibarlar, Tartuffe, Zoraki Tabip, Cimri,
Kibarlık Budalası,Scapin’in Dolapları, Hastalık Hastası
Manzum mektup ve yergi : Bouileu
Fabl La Fontaine
Felsefe Descartes :Yönetim Üzerine Nutuk
Pascal :Düşünceler
Portre La Bruyere :Karakterler
Roman Fenelon :Telemak
Mme de la Fayette : Prenses de Clives
2-ROMANTİZM:-Tabiata ve tabiat sevgisine büyük yer verilir.
-XVIII.yüzyıl sonlarına doğru ortaya çıkmış , XIX.yüzyıl başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
-Klasik sanatın sıkı kurallarına tepki olarak doğmuştur.
-18.yüzyıl aydınlanma çağı olarak görülür. Klasisizmin ortaya koyduğu akıl ve sağduyu, bilimin gelişmesini hızlandırmış toplumda birçok gelişme ortaya çıkmıştır.
-Jean Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot gibi felsefeciler , ilerlemeye engel olan tüm önyargı ve zorbalığa karşı düşünce yoluyla çetin bir savaş açmış , dinsel hoşgörü, toplumsal ve siyasal eşitlik , birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konuları halka yaymaya çalışmışlardır. Bu fikirler halk tarafından benimsenmiş ve sonuçta Fransız İhtilali gerçekleşmiştir. Monarşi yıkılmış, soylulara karşı burjuva sınıfı oluşmuştur. Romantizm böyle bir ortamda doğmuştur.
-----------
*Romantizmin ana felsefesi Klasisizme karşı olmaktır. Onun sanatçıyı sıkan bütün prensiplerine savaş açılmıştır.
* “Deha akıldadır” diyen Klasisizm taraftarlarına “deha yürektedir” karşılığını vermişlerdir.
*Sınırsız bir hayal gücüne kavuşan sanatçı kendini daha özgür daha yaratıcı gördü.
*Din (Hristiyanlık ) duygusu ağır basar.
*Zıtlıklara (iyi- kötü,güzel- çirkin, hasta- sağlam...)fazlasıyla yer verilir. Yani kişiler tek yönlüdür. Eser sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.
*Ak- kara çatışmasının en belirgin olduğu akımdır.
*Tip’i değil karakter’i esas alır. Ele alınan insan tipi Klasisizm’deki gibi soyut değildir. çevresiyle , fiziğiyle belli biridir.
*Eserde her türlü kişiye rastlanır. Sıradan insanlar, soylular tıpkı hayattaki gibi iç içedir.
*Romantizm’e marazi’lik (hastalıklı olma durumu) hakimdir.
*Milli tarihe ve yerli unsurlara fazlasıyla yer verilir.Ulusallık , yerli renk , aranan bir nitelik haline gelmiş, evrensellik ikinci plana itilmiştir.
*Tasvir büyük yer tutar.
*Yazar eserde kişiliğini gizlemez. Olay ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. Romantiklere göre “insan başkasına yükleyerek , ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur.”
*Toplum için sanat düşüncesi geçerlidir.
*Ağır ve süslü bir dil kullanılır. Benzetmeler, mecazlar eserde büyük yer tutar.
*Sözcük seçimine önem verilmemiştir. Temelde halkın kullandığı dil esas alınmıştır.
*Klasiklerin değer verdiği tiyatroyu ihmal etmişler , özellikle trajedi ve komediyi kuralcılığından dolayı bir kenara itip sanatçıyı serbest bırakan dramı tercih etmişlerdir.
*Özellikle lirik şiir büyük rağbet görmüştür.
*Roman en önemli edebi tür olmuştur.
-------------
ROMANTİK TİYATRONUN ÖZELLİKLERİ:
*Sanatçı katı kurallara ve yalınlığa karşı kendi şahsi yaratıcılığına göre yazar.
*Emekçi-işçi sınıfı bu yolla (tiyatro) sesini duyurmaya başlar.
*Tiyatroya vatanseverlik, hürriyet, istiklal, adalet, eşitlik vb. fikirler girer. Millet sevgisi ve dini inançlara bağlılık duygusu ile romantik tiyatro gelişir.
*Tiyatro sanatı, yeni bir biçim, yeni bir işlev anlayışı içine girerek , modern tiyatronun temeli oluşur.
*Latin ve Grek medeniyetlerinden , mitolojisinden alınan konuların yerini yerli ve mahalli konular alır.
*Kurulu düzen yönetimine , akla, sağ duyuya karşı hissilik ( duygu) yüceltilir.
*Tiyatronun eğitme ve değerlendirme görevi yeniden yorumlanır, yeni bir uyum anlayışı getirilir.
*Romantik tiyatro düşüncesinde , tiyatroya birey vicdanına ışık tutma , insanı olgunlaştırma görevi verilir.
*İnsanın iç gelişimi, çevresi ile olan ilişkisi, uyumu, tiyatro ile daha iyiye, daha güzele götürülür.
*Bağımsız bir tiyatro anlayışı getirilir.
*Tiyatro sanatının tarihi gelişimi trajedinin yapısı ve türleri belli kurallar içinde değerlendirilir ve belli kurallara bağlanır.
*Temel ilkelerin belirlenmesinde felsefeye ve estetik kurallara başvurulur.
*Nazari değerlendirmede aydın beğenisi geçerlidir.
ROMANTİK SANATÇILAR:
GOETHE: (1739- 1832) Şiir, tiyatro, roman ve otobiyografi yazarıdır. Alman edebiyatının devlerinden sayılır.İnce usta bir dile, yüksek bir dramatik güce sahiptir. Mısralarında hiciv, mizah, derinlik, akıcılık ve coşkunluk vardır. Tabiat ilimleri üzerine birçok araştırmalar yapmıştır.
Eserleri :Faust, Genç Varter’in Izdırapları, Doğu- batı Divanı ....
LAMARTİNE: (1790- 1869)
Lirik şiirleri: Şairane Düşünceler, Yeni Düşünceler, Şairane ve Dini Ahenkler, Şairane İstiğraklar, Sokratın Ölümü, Joslen, Bir Mkeleğin Sükutu
Romanları: Rafael, Genevie, Grajiella ...
Tarih: Türkiye Tarihi, Şarka Seyahat
VİCTOR HUGO: (1802- 1885) 15 yaşında ulvi çocuk lakabını aldı.
Eserleri: Cromwel, Notre Dame de Paris, Kral Eğleniyor, Lukres Borcia, Sefiller... ALFRED DE MUSSET: Şiir: İspanya ve İtalya Hikayeleri, Kadeh ve Dudaklar, Rola Lamartine, Geceler
Nesir: Muasır Bir Çocuğun İtirafı
Komediler: Maria’nın Hevesleri, Aşk Şakaya Gelmez...
Montesquie Felsefe kitabı Kanunların Ruhu
Jean Jacques Rousseau Felsefe kitabı Toplum Sözleşmesi
Özeleştiri kitabı İtiraflar
Lamartine Şiir kitapları Bir Meleğin Düşmesi, Şairane
Düşünceler
Romanları Graziella, Raphael
Victor Hugo Şiir kitapları Akşam Şarkıları, Işıklar ve
Gölgeler, Sonbahar Yaprakları
Romanları Sefiller, Notre_Dame’ın Kamburu
Dramları Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas
Voltaire Şiirde “Henriade” adlı destanı ünlüdür.
Romanları Candide, Zadig
------------
Romantizm aslında önce Almanya’da başlamış, İngiltere’de rağbet görmüş, ama Fransa’da kuralları belirlenip oradan tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
------------
Almanya’daki temsilcileri:
Goethe Şiir kitapları Divan
Dramları Faust, Egmont
Romanları Genç Werther’in Istırapları
Schiller Dramları Haydutlar, Wilhelm Tell
-------------
İngiltere’deki temsilcileri
Bu ülkede Romantizmi “Gölcüler” adı verilen grup başlatmıştır. Bunların en ünlüleri “Sheakespeare”, Coleridge ve Wordsworth’tır
D İ Ğ E R R O M A N T İ K L E R
Lord Byron Şiir kitabı Childe Harold’un Gezisi
Dramları Kabil, Sardanapal
Puşkin Şiir kitapları Kafkas Esir, Çingeneler
Romanları Yüzbaşının Kızı
3-REALİZM:
-XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır. Romantizm’e tepki olarak doğmuştur.
-Realizm roman ve hikayede etkili olmuştur.
-XIX.yüzyılda deneysel bilimler son derece gelişmişti. İnsanın hayatını değiştiren birçok yenilik ortaya çıkmış, bilim kendini ispatlamıştı. Auguste Comte’un ortaya atığı Pozitivizm felsefesi de bu dönemde , insanın sadece gördüğüne inanması şeklinde özetlenebilecek bir görüşü savunmuştur. Bunun bilim sahasında geçerliliği ispatlanmış ve sosyal bilimlerde de geçerli olacağı savunulmuştur. POZİTİVİZMİN EDEBİYATA UYGULANMASI REALİZM’İ DOĞURMUŞTUR.
----------------
*Pozitivizm’in bir koşulu olarak gözleme büyük önem vermiştir. İnsanın duygularının onu aldatacağı savunulmuş, görülenin olduğu gibi verilmesi gerekliliği üzerinde durulmuştur.
* “Roman , bir uzun yol üzerinde gezdirilen aynadır.” Görüşüyle gerçeğe verilen değer anlatılır.
* “Tarih , yazılı belgelerle meydana getirildiği gibi , bu günkü roman da , romancının kendisinin dinlediği ya da doğrudan derlediği belgelerle meydana getirlir; tarihçiler geçmiş zamanın , romancılar ise şimdiki zamanın hikayecisidir.” Sözleri Realistlerin felsefelerini ortaya koyar.
*Realizm’de konu gerçek hayattır.Olağanüstü görülen istisnai olaylara yer verilmez. Okura yaşanmış bir olay ya da yaşanabileceğinden şüphe edilmeyecek bir olay sunulur.
*Ele alınan kişi tam anlamıyla bir insandır. Çevresiyle, davranışlarıyla , tutkularıyla en ince ayrıntılarına kadar tanıtılan bir insan görülür. Bu insan çevresinin bir ürünü olan , çevresindeki şartlara göre karakter kazanmış biridir.
*Romantizmin ahlakçı lirik ve hayali görüşleri reddedilir.
*Sanat sanat içindir görüşü hakimdir.
*Özellikle roman ve hikaye alanında eser verilir.
*Realizme göre roman , duygu ve hayale kapılmadan gerçekleri dile getirmelidir.
*Dış dünya bir tabiat bilgini gibi incelenir, olaylar belgelere dayandırılır.
*Eser konusunu gerçek ve yaşanmış olaylardan alır.
*Yazar eserde kişiliğini gizler düşünce ve duygularını ortaya atmaz. Sanatçı eserle okuru baş başa bırakır. Bu yönüyle Klasisizme benzer. Olaylar tarafsız bir bakışla incelenir.
*Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir. Kılı kırk yararcasına yapılan gözlemin aynı titizlikle anlatılmasına , üslubun açık, sağlam, yapmacıksız, söz oyunlarından uzak olmasına önem verilir.
* “Söylenmek istenen şey ne olursa olsun, elbette onu anlatacak tek bir sözcük, canlandıracak tek bir fiil , nitelendirecek tek bir sıfat vardır. işte yazar bunu buluncaya kadar uğraşacak , yaklaşık olanla yetinmeyecektir.” Sözleri Realist’lerin anlayışını ortaya koyar..
*Sade ve anlaşılır bir dil kullanılır.
*Her zaman rastlanabilecek kişi ve olaylara yer verilir. Olağanüstü kişilere ve olaylara yer verilmez.
*Gözleme çok fazla yer verilir.
*Çevrenin insan kişiliğini oluşturmadaki rolü bilindiğinden kahramanlar çevreleri ile birlikte ele alınır.
*Realizmde dram ve olay en aza indirilir.
--------------
*Realizm bir roman ve hikaye akımıdır. Tiyatro, Romantizm’den sonra pek görülmez. Şiir ise Realist anlayışla yazılır; ancak adına “Parnas” denir
*Realizm birçok ülkede yaygın bir kullanım bulmuştur. İlk ürünlerini Romantiklerle çağdaş olan Stendal, Balzac, Merime vermiştir.
Realizm Akımının Temsilcileri:
Charles Dickens (1812- 1870)
Antika Dükkanı, David Copperfield, Pick Wick’in
Kağıtları, Oliver Twist , Nicolas Nileby
George Eliot (1819-1890)
Adem Bede, Silas Marner
Thomas Hardy (1840-1928)
Çılgın Kalabalıktan Uzak, Yerlinin Dönüşü, Casterbridge Valisi
Honore de Balzac (1799-1850)
Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Goriot Baba, Cesar Biretteau
Henri Byle Stendhal (1783-1842)
Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı, Kastro Rahibesi
Gustave Flaubert (1821-1880)
Madam Bovary, Salambo ( Salammba), Duygusal Eğitim,
Üç Hikaye
Guy de Maupassant (1850-1893)
Tombalak, Ayışığı, Küçük Roque ( Hikayeler), Bir Hayat,
Güzel Dost, Ölüm Gibi Kuvvetli
Chorlette Bronte (1816-1855)
Jane Eyre, Rüzgarlı Bayır
Robert Luis Stevenson (1850-1894)
Define Adası, Doktor Jekyil ile Mr Hyde
İvan Turgenyev (1818-1883)
Rudin, Babalar ve Oğullar, Taşralı Kadın, Duman ve Bakir Toprak
Lew Nikolayeviç Tolstoy (1828-1883)
Savaş ve Barış( Savaş ve Barış), Anna Karanina, Ölümden Sonra Dirilme, İvan İlyiç’in Ölümü, Hacı Murat
Anton Çehov (1860-1904)
Martı, Vayna Dayı, Üç Kızkardeşler, Vişne Bahçesi
Gogol (1809-1852)
Ölü Canlar, Müfettiş
Fiodor Mihayloviç Dostoyevski (1822-1881)
Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler, Budala,Ölü Bir Evden Anılar
Gorki
Ana , Üç Kişi,
Mark Twain
Tom Sawyer’in Maceraları
------------------
Sami Paşazade Sezai, Nabizade Nazım, Halit Ziya Uşaklıgil, Hüseyin Rahmi
Gürpınar, Mehmet Akif Ersoy, Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Peyami Safa, Halide Edip Adıvar’da Realist çizgilere rastlanır.
4-NATURALİZM:
-Realizme benzer özellikler taşır.
-Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım Realizmle aynı dönemde gelişmiştir.
-Akım Taine’in Determinizm görüşünü edebiyata uygulamak istemiş , edebiyatın da deneysel bilimlerde olduğu gibi, deneme sahası olabileceğine inanmıştır. Bunlara göre gözlem bir eser için yeterli bir yol değildir.
-Akımın kurucusu Emile Zola Realist’lerle aralarındaki farkları şöyle açıklıyor: “Gözlemci demek, doğadaki olayları hiçbir değişikliğe uğratmadan , olduğu gibi inceleyen kişi demektir. Deneyci ise olayları doğanın ortaya çıkardığı biçimlere göre değil de herhangi bir amaçla kendisinin onlara şu ya da bu koşullar altında verdiği biçimlere göre inceleyen kişidir.” Demek ki gözlemci sadece gözler, deneyci ise olaylara müdahale ederek onları değiştirir.
-------------
*Naturalizm’de gerçeğin daha çok çirkin yönü ele alınır. Realistler gerçekler arasında seçme yaptığı halde bunlar yapmaz. Bu yönlerinin eleştirilmesine Zola şöyle cevap verir: “Bizler toplumsal yaraların sebeplerini araştırıyoruz. Bundan dolayı çoğu zaman kokuşmuşlukları ele almak, insanın sefaletinin , çılgınlıklarının bulunduğu yerin dibine kadar inmek zorundayız.”
*Bu akımda insanın duyguları, tutkuları , düşünceleri , eylemleri , soyunun ve içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur. Yani insan davranışlarının temelinde soya çekim vardır. kalıtsal özellikler çevre koşullarıyla birleşip kişinin karakterini oluşturur. Elbette böyle bir insanın davranışlarını içgüdüleri yönlendirir.
*Deney ve gözleme çok fazla yer verilir.
*Naturalizm’de doğrulanması gereken bir hipotez vardır. Yazar eserin sonuna kadar bu hipotezi doğrulamak için uğraşır.
*Yazar kişiliğini gizler olaya duydu ve düşüncelerini katmaz. Bir tutanak yazmanı gibi davranır. Zola: “Nasıl ki kimya bilgini kendi hazırladığı koşullar altında oluşan doğal olayları gözleyip saptamakla yetinir, azota kızmadığı gibi, oksijene de aşırı sevgi göstermezse sanatçı da suç karşısında yargıç kesilmez, erdem karşısında ise alkış tutmaz.
*Dilde pek seçici değillerdir. Kahramanları hangi çevreden seçerse o çevrenin diliyle konuşturur. Bu nedenle argolar , küfürler eserde değiştirilmeden verilir.
*Toplum için sanat düşüncesi benimsenir.
*Naturalizm’de yazar bir bilim adamı durumunda olduğu için hayatın bütün pislik ve çirkinliklerini eserinde konu etmekten çekinmez.
*İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin önemi fazla olduğundan insan ve çevre tasvirlerine bol bol yer verilir.
*Bu akımın belli başlı temsilcisi Emile Zola’dır.
*Türk Edebiyatı’nda Beşir Fuat ve Hüseyin Rahmi Gürpınar’da yer yer Naturalist çizgilere rastlanır.
5-PARNASİZM:Realizmin şiire uyarlanmış şeklidir.
*Realist görüşleri benimseyen şiir akımıdır. Romantizme tepki olarak doğmuştur. Romantizmin aşırı duygusallığına, öznelliğine , abartılı söyleyişlerine karşı çıkan şairler, içe dönük şiir yerine dışa dönük, dış dünyayı nesnel biçimde gözleyip anlatan şiiri tercih etmişlerdir.
*Şair kişisel duygularının ve tutkularının yerine , dış dünyadaki gözlemlerini anlatmalıdır. Bu da doğanın nesnel bir tutumla betimlenmesi denektir.
*Felsefi görüşler, hatta bilim ve fenle ilgili görüşler de şiire alınmıştır.
*Şiirde dış yapı sağlamlığına önem verilir. Şiirde güzelliğin peşine düşülür. Bunlara göre güzellik ancak biçimlerle elde edilebilir. o bakımdan biçim olgunluğuna her şeyin üstünde önem verilmesi, şiirin ahlaksal, siyasal ve toplumsal sorunları anlatan bir araç olmaktan çıkarılıp bir amaç haline getirilmesi sanatın ilk şartıdır. Şiirin güzel olması şiir olmak için yeterlidir.
*“Sanat sanat içindir.” ilkesine bağlıdır.
*Yeni ve özel bir Klasisizme dönme istenir.
*Romantizm’de bir yana bırakılan Yunan ve Latin mitolojisine yeniden dönülmüş
o kültürlerin yok olması karşısındaki üzüntüler anlatılmıştır.
*Dini ve milli duygulara geniş yer verilir.
*Ahenkten çok ritim önemlidir.
*Romantizmin içli şiir ilkesinin karşısına saf şiir ilkesi çıkarılır.
*Nazım şekli olarak daha çok sone kullanılır.
*Vezinde yenilikler yapılır. Nazım şekli, kafiye, ölçü vazgeçilmez öğeler olarak görülmüştür. Sözcük seçimine büyük önem verilmiş, gereksiz sözcük kullanmaktan kaçınılmıştır.
*Betimlemelerde , sözcüklerin betimlenen manzaraya uygun olması , onu çağrıştırması şiir için son derece gerekli görülmüştür.
*Dış alemin tasvirine , manzaraya, dil güzelliğine ve kelime seçimine büyük önem verilir.
*Egzotik şeylere merak salınır. Çin, Hint, Mısır gibi uzak ülkeler ve onların kültürleri şiire girmiştir.
*Parnasyenler kendi devirlerindeki sosyal çöküş karşısında çareyi kendi tarihlerindeki ihtişamlı dönemlere kaçmakta bulurlar.
----------------
Temsilcileri
Theophile Gauitier (1811-1872)
Thedore de Bonville (1823-1891)
Leconte de Lisle (1818-1894)
François Coppe (1872-1908)
Sully Pradhomme
-----------------
Yahya Kemal
Tevfik Fikret
6-SEMBOLİZM: 1870- 1932 yılları arasında Fransa’da görülür.
*Parnasizme tepki olarak doğmuştur. Fransa’da başlamış , tüm Avrupa’ya yayılmıştır.
*Gözlem ve deney metotlarını benimseyen Realist ve Naturalist edebiyatın egemen olduğu dönemde , Fransa’da bir yandan da idealist felsefe yayılmaya başlamıştır. Zaten aşırı gerçekçi bir yaklaşım , insanlara aradığı mutluluğu verememişti. Üstelik Farnsa’da 1870 askeri bozgunundan sonra ,halkta karamsarlık, bezginlik, siyasal ve toplumsal alanda bazı değişiklikler yapılmasını gerekli kılıyordu. Ruhsal bunalım içindeki genç kuşak , eskiyi yıkmak, geleneğin dışında bir yol tutmak eğilimindeydi. Bu sırada Alman filozof Schopenhauer’in ileriye sürdüğü “Dünya bir tasavvurdan ibarettir.” Görüşü gençler tarafından benimseniyordu. Artık görünene değil , bilinç altına, öznelliğe yönelme görüldü. Böylece sembolizm oluşmaya başladı.
*Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören, gerçeğe sırt çeviren Sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar. Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkanı yoktur. Duyularımız, dış dünyayı olduğu gibi değil, onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır. Nasıl düz bir çubuk , suda kırık görünürse, dış dünyadaki maddeler de gerçek durumlarıyla görünmezler. Öyleyse biz dış dünyayı hiçbir zaman gerçek halleriyle anlayamayız.ancak ondan almış olduğumuz izlenimleri anlatmış oluruz. Bu da kişiden kişiye değişir.
*Sembolist şair aydınlıktan kaçar, güneş batmaları, kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler, ay ışığı , durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, bilinmedik uzak ülkeler özlemi ( O Belde) konularında şiir yazılmıştır. Toplumsallıktan kaçmak, insanlardan uzak yaşamak, bu şairlerin tercihidir. ( Ahmet Haşim : Hiçbir sima hayalde olduğu kadar hakikatte güzel değildir .)
*Sembolist şair bir anlamı açıklamak için değil , bir duyumu sezdirmek için şiir yazar. Bu nedenle şiirde telkin yolunu kullanır. Ona göre nesneler birer semboldür. Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir. Bazen kelimeler imgeleri karşılayamayabilir. Bu durumda şair , sözcüklere yeni anlamlar yükler, alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da bir takım yeni sözcükler uydurup , dilin geleneksel söz dizimini bozar.
*Şiirde kullanılan sözcüklerin ses özellikleri çok önemlidir. Çünkü Sembolizm’de “şiirin sözden ziyade musikiye yakın olması” aranır. Sembolist şair Verlaine “Musiki, her şeyden önce musiki” derken şiirde neyin önemli olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle şair , sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.
*Sembolizm’de evren bir bütün olarak görülmüş ve bu nedenle duyular arasında fark görülmemiştir. Sonuçta bir duyuyla ilgili sözcük , diğer duyular için de kullanılabilir. Sembolist şiirde acı yeşil, siyah korku, beyaz titreyiş ifadeleri böyle bir anlam ilgisini karşılar.
*Dildeki bu özellikler , sembolist şiiri zor anlaşılan, hatta anlaşılmayan bir şiir haline getirmiş , bu onun okur sayısını son derece azaltmış, bir salon edebiyatı haline getirmiştir.
*Biçim olarak klasik nazım biçimleri yerine , şairin isteğine göre bir biçimi benimsemesi uygun görülmüştür. Çoğu şiirde biçim serbestliği vardır. elbette bir musiki oluşturmak isteyen şair ölçü, kafiye gibi ahenk oluşturan unsurları da ihmal etmemiştir.
*Sembolistlere göre sanat ve edebiyatta realizm mümkün değildir.
*İnsan duygusu dış evreni olduğu gibi değil , duyduğu gibi yansıtır. Bu duyuş ve yansıtış sanatçıdan sanatçıya değişir.
*Sembolizmin dışında kalan sanatçıları materyalist olarak nitelendirirler; onları şekle fazla bağlı kalmakla suçlarlar.
*Sembolistler insan ruhu ile tabiat arasındaki gizli bağları ortaya çıkarmak , şiir diline müziğin telkin gücünü kazandırmak isterler.
*Sembolistlere göre doğrudan doğruya anlatılamayan derin düşünce ve duygular semboller ve söz müziği ile anlatılabilir.
*Sembolizmde şiirin biçim yönü özentisizdir.
*Kusursuz ölçü , tam kafiye, düzenli nazım şekli ve klasik üsluptan uzaktırlar.
*Şiirde serbest ölçüyü sembolistler kurmuşlardır.
*Şairin amacı anlatmak değil telkinde bulunmaktır.
*Güzelin etkisi kapandıkça artar. Güzellik açıkta değil kapalılıktadır.
*Mecaz en değerli yapı taşıdır.
*Her okuyucu şiiri kendi anlayışına ve yeteneğine göre anlar ve hisseder .şiirin gerçek manası , işte bu anlaşılan ve hissedilen şeydir.
*19. Yüzyıl pozitivizminin sosyal hayattan kovmak için çırpındığı rüya ve esrar sembolizm vasıtasıyla edebiyata girer.
*Temsilciler: İlk örneklerini Charles Baudlarie vermiştir.
Jean Moreas, H. De Regnier, Arthur Rimbaud, Stephane Mallarme ,Verlaine, Paul Valery,
Jules Lafogue
---------------
Ahmet Haşim ve Cenap Şahabettin sembolizme yakın eserler vermiştir.
7-SÜRREALİZM:
-İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır. İnsanların gerçek eğilimleri , istekleri, toplum yasalarının, geleneğin, ahlakın, dinin baskıları yüzünden bilinçaltında kapalı durmaktadır. Rüyalar, sayıklamalar, sarhoşluk halleri, delilikler, aklın denetimi dışındaki hareketler olduğundan insanın gerçek kişiliğini açıklar. Öyleyse gerçek insanı anlatmak durumunda olan sanat, insanın bu halleri üzerinde durmalıdır. İnsan bir “aysberg” gibidir. Bilinmeyen yönü, bilinenden daha fazladır.
-Sürrealizm Freud’un psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır. Onun elde ettiği sonuçları bilimsel gerçek gibi kabul etmişlerdir.
-Sürrealizm’de “otomatik yazı” denen bir sistem uygulanır. Bu yazı , önceden hiçbir konu düşünmeden , kalemin ucuna gelenleri hiç ara vermeden hızlı hızlı yazarak elde edilir. Ya da bir kişi hipnoz edilir. Ona değişik sorular sorulu ve cevaplar hiçbir değiştirme yapmadan yazıya geçirilir. Elbette böyle bir yöntemle elde edilen yazıda anlamsız sözler, birbiriyle ilgisiz saçma ifadeler olabilir. Sürrealizm’e göre bu, gerçek bir sanattır.
-Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer, zamanla azalmış akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.
-------------------------------------
*20. Yüzyılın başlarında Fransa’da Andre Bretone tarafından ortaya atılmış ve sonradan bütün Avrupa’ya yayılmıştır.
*Edebiyatımızda gerçeküstücülük diye bilinir.
*Dr. Sigmund Freud’un insanda cinsiyet duygusu ile ilgili görüş ve düşüncelerinin etkisindedir.
*Sanatçının , iradesini şiirden uzaklaştırarak kendisini tesadüflerin kucağına bırakmasıyla gerçek şiire varılabileceğine inanırlar.
*Sürrealizme güre insan kapalı bir kutudur. Ne olduğunu gösterebilmesi için aklın, mantığın, gelenek ve göreneklerin etkisinden sıyrılmalıdır.
*Bunun için insanın kendisini her türlü sosyal ve ahlaki bağlardan kurtarmasını, gerçek anlamda içbenliğinde özgür olmasını savunurlar.
*Bilinç altının serbest çağrışımlarla ifade edilmesini temel ilke olarak benimser.
*Sürrealizm’i Dadaizm’den ayrılan Andre Bretone , Aragon, Eluard kurmuştur. Edebiyatımızda özellikle GARİPÇİLER bu akımdan etkilenmişlerdir.
8-EGZİSTANSİYALİZM (VAROLUŞÇULUK)
-İkinci DÜNYA Savaşı’nın son yıllarında Fransa’da ortaya çıkmıştır.
-Aslında bir felsefe akımıdır. Sartre’ın onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.
-Bu akıma göre insan var olmadan önce hiçbir özelliği olmaz. Yani bir bebek , beyaz bir kağıt gibi doğar. Olaylar karşısında gösterdiği tepkiler onun kişiliğini oluşturur. Bu nedenle Egzistansiyalist eserlerde karakter yok , durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır. bu insanlar karşılaştıkları durumlarda yaptıkları davranışlarla karakterini oluşturur.
-Bu akımın çıkış yeri Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım.” Düşüncesidir. Davranışlarını kendisi seçmek zorunda olan insan en doğruyu , en iyiyi seçmek zorunda olduğunun bilinciyle büyük bir bunaltı , iç sıkıntısı çeker. Ancak bu bunalma onun hareketlerine engel olmaz, tersine onların sorumluluk bilincini geliştirir.
-Bu özellikleri taşıyan kahramanların bulunduğu Egzistansiyalist romanda , kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Biz onu ancak eser sonunda tam olarak kavrayabiliriz. Böylece eser sürükleyiciliğini hiç kaybetmez ve okurun ilgisini canlı tutar.
------------------
*Egzistansiyalizme göre değişmeyen gerçek şudur: İnsan vardır, özgürdür, çevresini saran dünyayı bir türlü anlayamaz; bu yüzden umutsuzdur, karamsardır, kötümserdir; yaşamayı tatsız ve anlamsız bulur.
*Egzistansiyalistler bir çeşit bunaltı içindedirler. Yaptıkları edebiyata bunaltı edebiyatı denmesi bundandır
*İnsan, varolduğunun bilincindedir. İnsan sadece kendinde var değildir. kendisi için de vardır.
*İnsana yer yüzünde yol gösterecek kendisinden başka hiçbir şey yoktur.
*İnsanın kendisi için bir varlık olması onu hürriyete götürür.
*Hangi şartlarda olursa olsun, insan insan olarak hürdür ve kendi kararlarıyla kendi hayatını kurar.
*Dünya edebiyatının belli başlı egzistansiyalist sanatçıları: Jean Paul Sartre,Albert Camus, Gabriel Mercel, Kierkegaard, Jaspers, Simone de Beauvoir
9-EKSPRESYONİZM:
*Ekspresyonizm, realizm ve naturalizme tepki olarak doğmuştur.
*Ekspresyonistler sanatçının ruhi durumunu ön plana çıkararak tabiatı ve eşyayı ikinci plana atarlar.
*Tabiatı ve eşyayı mizaca göre anlatmayı gaye edinirler.
*Romantizmin değişik, yeni bir şeklidir.
*Dış dünyanın insan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir tarafa bırakıp , dış dünyayı sanatçının iç dünyasına göre ifade etmeye çalışırlar.
*Gerçekler ve görünüşler insandan insana değişir.
*Her yazar dış dünyadan etkiler alır. Bu etkiler sanatçıdan sanatçıya değişir. Önemli olan yazarın kendi kişiliğini, sanatçı kişiliğini ortaya koyabilmesidir.
*Ekspresyonistler sanatla alışılmış geleneklere karşıdırlar. Bütün yerleşmiş sanat geleneklerini yıkmak isterler.
*İçinde yaşadıkları toplumu ve onun estetik değerlerini reddederler.
*Sözün yaratıcı gücüne ve dünyayı değiştirme yeteneğine inanırlar.
*Yerleşmiş değerlere ve kurumlara karşı acımasız tavır alırlar.
*İnsanları somut dünya gerçeklerinden kopararak yazarın iç dünyasına sürüklemeye çalışırlar.
*Ekspresyonizmin tanınmış bazı sanatçıları: Fransız Werfel, Franz Kafka, Georg Kaiser, Erns Toller, T.S.Eliot
10-EMPRESYONİZM ( İZLENİMCİLİK)
*XIX. Yüzyılda doğmuş ve bütün sanat dallarını etkilemiştir.
*Sanat eserine konu edilen varlığın realist ve objektif yönünü değil, sanatçıda uyandırdığı izlenimleri anlatmak amacını güder.
*Empresyonistler, tabiatı gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlı kalarak değil , ancak ondan edinilen izlenimler ölçüsünde ve niteliğinde anlatmayı gaye dinirler.
*İzlenimler sanatçıdan sanatçıya değişeceği ve her sanatçı, eserinde kendi izlenimlerini anlatacağı için, ortaya konan sanat eseri , onu meydana getirenin tam kişiliğini ortaya koyacaktır. Bu özellikleri dolayısıyla empresyonistler kendilerini çevreleyen dış dünyaya karşı ilgisizdirler.
*Dile getirmek istedikleri kendi iç dünyalarıdır.
*Empresyonizmin tanınmış bazı sanatçıları : Concourt Kardeşler, Rimbaud, Verlaine, Hopkins, Joyce, Rilke
11-FÜTÜRİZM ( GERÇEKÇİLİK)
-İtalya’da başlayıp oradan Avrupa’ya yayılan edebiyat akımıdır. Kurucusu Marinetti’dir. Hayatta her şeyin sürekli değiştiğini , sanatın da buna uyum sağlaması gerektiğini savunur. Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması , yok edilmesi gerektiğini savunur.
-Her şiirde hızın güzelliği vurgulanmış, uçaklara, trenlere övgüler düzülmüştür. Şiirde geleneğe bağlı bütün kurallar yıkılmış, ölçü, uyak , nazım biçimi terk edilmiş özgür nazım tercih edilmiştir.
-Geleneksel dilbilgisi kuralları , sözdizimi kuralları kırılmış, hıza ve hareketlere uygun olan mastar halindeki fiillere , isimlere önem verilmiştir.
-Avrupa’ya dağılırken , özellikle Rus edebiyatında birçok değişikliklere uğramış, savaş tutkusu barışa, milliyetçilik evrenselliğe dönüşmüştür.
---------------
*Önce şiire sonra resim ve heykele uygulanmıştır.
*Sanatta geleneği ve geçmiş devirlerin sanatını reddederler.
*Zamana bağlı dinamizmi ve geleceği kucaklayan görüşü temsil iddiasındadır.
*Sanatta makine gürültülerini, teknolojinin, uçağın, trenin sesini duyurmaya çalışırlar ve bu sesten zevk alırlar.
*Marinetti bu akımın öncüsüdür. Rus şair Mayakovsky de akımın önemli temsilcisidir.
12-DADAİZM
-Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan ancak pek taraftar bulamayan edebiyat akımıdır.Bunlara göre geçmişin bir değeri yoktur.daha doğrusu hiçbir şeyin anlamı yoktur.
-İsmini bile sözlükten rastgele seçtikleri “dada” sözü ifade eder.
-Sanatı dil, ölçü, uyak, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak, bilinen anlamlar ve alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gerektiğini savunan Trisan Traza tarafından kurulmuştur.
----------------------
*Kuralsızlığı kural kabul ederler.
*Edebiyattaki bütün kuralları yıkmak , yerleşmiş her edebi anlayışı hiçe saymak amacındadırlar.
*Dada kelimesi rastgele seçilmiş bir isimdir.
*Bu akıma bağlı sanatçılar cemiyetin ve insanlığın yüce, asil kabul ettiği bütün değerleri kokuşmuş diye hiçe sayarlar.
*Yıkmak istedikleri ahlak ve sanat kuralları yerine ne koyacaklarını kestirememişlerdir.
*Dadaistlerin toplantıları genellikle kavga dövüş ve rezaletle bitmiş, polis tarafından dağıtılmıştır.
*Öncüsü Tristan Tzara’dır.
13-KÜBİZM
*Empresyonizme tepki olarak doğmuştur.
*Empresyonizmden sonra çağdaş sanat akımlarının en önemlisi kabul edilir.
*Daha çok resim alanında uygulanır.
*Hacim değerlerini, gri ve kahverengi ahengi içinde ele alarak eşyaların geometrik yapılarını ön plana alırlar.
*Olayları duygularla karıştırarak mantık ve muhakemeden uzaklaşıp sanatçı izlenimlerine dayanarak anlatırlar.
*Edebiyatta Apollinaire kübik anlayışla serbest çağrışımların aynı mısrada birbiri üstüne geldiği karışık ve tuhaf anlamlı şiirler yazmaya çalışır.
*Belli başlı sanatçıları: Paplo Picasso, Georges Braque, Juan Gris, Fernand Leger
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder